Ana içeriğe atla

Öykülerimden Birisi Bir Gün Mutlaka Hollywood'da...

Marilyn Monroe era nato come Norma Jeane Mortenson il 1° giugno 1926 a Los Angeles, California. Durante la sua vita troppo breve, Marilyn Monroe ha superato uninfanzia difficile per diventare uno dei simboli di sesso più grandi e più duraturi del mondo. Durante la sua carriera

Ben, ilk öyküsü Varlık dergisinde yayımlanan (1989) ve şanslı dergi kuşağında yetişen yazarlardanım. İlk yayım tarihi esas alındığında ise 31. yılı oluyor yazarlığımın, ki bu sayma işi artık daha eski kuşaklara özgü. Günümüzde yeni nesil kuşaklar artık okurlarına daha yakın olduklarından takipçileri, üyeleri ve yorumcularıyla "sayılıyorlar"...

Bu türdeki sayma işinin çöl olduğu zamanlarda 1997'de, günümüzün ruhuna yakın bir internet içerik ortamına girmiştim, çok iyi hatırlıyorum. İstanbul'daki ilk ikamet yılımdı ve o işi, çok sevdiğim bir yazar arkadaşım bana ayarlamıştı, sağolsun. Kadroya başvurudan itibaren iki sene sonra girdiğim Superonline şirketi, alan adından da anlaşılacağı gibi İngilizce olan adını dünyada önlerde yer alacak bir vizyonla, hem de Türkiye'den almıştı.

Şimdi, bir dakika, ben ne anlatıyordum, buraya nasıl geldik.

Bu hep başıma gelir. Çatallı bir anlatım tarzım vardır. Yazılı ya da sesli "konuşurken" çatalın ana dalından daha çok önemseyebileceğim bir canlı dalla karşılaşınca diplerde, ona takıldığımı hissederim. Böylelikle ana daldan kopunca konu ve bağlam da dağılır; hemen konuştuğum kişiden yardım isterim: "Ne anlatıyordum ben?" İşte o zaman da onun dinleme kapasitesini test etmiş olurum. Açık söyleyeyim bu testi çoğu dinleyicim (!) geçmiştir.

Şimdi de aynı şeyi yaşadım: Ne anlatıyordum ben?

Hemen yazının başlığına bakıp durumu düzeltiyorum. "Öykülerimden birisi bir gün mutlaka Hollywood'da film olacak."

Bu önerme yirmili yaşlarıma ait aslında. Yazarlık dünyası -ki 4-5 senedir edebiyat dünyası demiyorum, zira 40 yaşına kadar ustalarla arandaki blokaj mesafesinin adı edebiyattır, ustalar yakınlarında gençleri sevmezler ve onları uzak, ilgilerini yakın tutmak için bir edebiyat terimi yaratmışlardır ki bu terimde yazarlığın kimlik tarafı eksiktir, sadece yazmaya odaklı bir alan tarif edilir ve genellikle orada kaybolduğun için kimseye rakip olup korkutamazsın, ama aslolan yediden yetmişe kadar yarışmaktır elbette - ne diyordum, yazarlık dünyası o yıllarda isimlere dayalı olarak çok daha engebeli, sarp ve uçum uçum uçurumlardan oluşuyordu... Yeni yazarın önünde müthiş bir dekatlon yarışı var. Atletizmde olduğu gibi toplam on yarış da olsa, yarış çok, ama yaşça senden ileri olanın doğrudan senden iyi olduğu -sayıldığı değil, günümüzdeki gibi- bir stadyum vardı. Bir yarışma havası, şenlik, huzur ve heyecan yan yana... Atletizmin o birleştirici, kavrayıcı ve sağlık tarafı bütün yazarlara, okurlara sinmiş, hazmedilmiş ve kazanılmış ayaklarla kendi boylarıyla yürüyor herkes.

Yoksa bunlar 20'li yaşların o saf idealizminin büyüteci ya da 3D gözlüğü müydü...

20'li yaşlarda sen "dünyayı değiştireceğim" dersin, senden öndekilerse "önce yarışmalısın," derler... Ya da sen o anlamı çıkarırsın her söylenenden. Ne söyledikleri önemli değildir. Zaten dünyayı değiştirmek isteyen birisi öncelikle, kendi egosu dışında bütün diğer otoritelere karşı sağır olmak zorundadır. Ve elinde harita yerine reçete vardır. Birçok reçetenin içinden tek bir haritaya doğru yapılan o yolculukta belki de parkurun zorluğu, senin de güçlü, ama yeni olman böyle algılamanı sağlıyordur.

İtiraf ediyorum ki bunların hiçbirini o günlerde düşünmedim bile. Sadece öyküler yazdım. Yüzlerce öykü. Kafamın içine edepli birisi girmiş ve beynimi tutsak etmişti. Ondan kurtulamayacağımı anladığımda ona uyarak kurtulma planları yapmak için kandırdım onu öykülerle. Her öykü yazışımda daha da susuyor ve uyuyordu. Uyandığında ise daha çok acıkmış bir halde etime saldırıyordu, ben de kolu bacağı kaptırmamak için anlatmaya başlıyordum. Düz, sıradan hikayeleri pek sevmiyordu, bense şaşırtmayı çok seviyordum. Bunun hep böyle devam edeceğine inanmaya başladığım bir zaman geldi ve çok korkmaya başladım. Ben yavaş yavaş o olmaya başlamıştım. O ise anlattıklarımla maddeleşip ben olmaya başlamıştı.

İşte Anahtar Deliği, yani 2000'li yıllarda yazdığım ve öyküler buzdağımın görünen kısmı sayabileceğim ilk öykü kitabım, onun ben olduğu ve uyutulduğu dönemlerde yazıldı. Ama ben kimim hâlâ bilmiyorum...

HALİL GÖKHAN
http://halilgokhan.blogspot.com/
http://www.kafekultur.com/yazar/2/halil_gokhan

Bu yazı, yazarın 100 SAATTE KENDİ KİTABINI YAZ adlı kitabından alınmıştır.

100 Saatte Kendi Kitabını Yaz

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Tek Derdi Para

TEK DERDİ PARA-Didem Elif Bir yıl geçti, belki de biraz daha fazla. Tam olarak da bilmiyorum aslında çünkü ben öyle gün saymıyorum koğuştaki diğer arkadaşlar gibi. Zamanı geri ya da ileri alamadıktan sonra ne önemi var ki. Burdayım işte. Cezamın süresinin hesabını hiçbir zaman yapmadım bu yüzden de. İşledik bir suç, sonuna kadar çekeceğiz elbette. Birkaç gün geçsin koğuşa alış hele bir. Artık hangisinden olacağının kararını sen verirsin. Gün sayanlardan mı olacaksın yoksa benim gibi boşverip bırakanlardan mı? Bir daha da bana, ne kadar daha buradasın abi, diye sorma yani? Ama öbür soruna cevap vereyim. Birini öldürdüm ben. O yüzden burdayım. Benim sayemde karım artık yaşamıyor. Aşk cinayeti yani. Ne yalan söyleyeyim gerçekten çok sevmiştim zilliyi. Tam bir kafa ütüleyiciydi, insanı yıldırırdı, hatta bunaltırdı, huysuzlukları inan ki bıktırırdı. Yine de ondan vazgeçemezdim. İki yaşında bir çocuk olduğunu düşünüp; her yaptığına katlanır, usul usul sevmeye devam ederdim. O yüzden on...

001 Çıktı

Kafekültür edebiyat yayınları platformunun sadec/e öykü yayını ANLATICI öykünü anlatma tutkusu için çıktı 001 sayısıyla. Okurlar kendi tabletlerinde e-okuyucularında ve bilgisayarlarında, satın alarak okuyabilecekler ANLATICI'yı düzenli olarak. ANLATICI 001'de neler var kimler yazdı? Öncelikle hikâye, masal, fabl, mesel, nesir-şiir, anlatı gibi öykü türlerini kategorik olarak ayıran Avlu, Labirent, Mektup vd gibi bölümler mevcut. demiştik hatırlarsınız. İşte 001 sayımızın içeriği:      Bu ilk sayıda daha çok Türk öykücüler göze çarpıyor.      Cahide öyküsüyle Türk edebiyatın son yıllarda kurgu edebiyat çalışmalarıyla öne çıkan duayen eleştirmeni ve önemli kültür kişiliği FERİDUN ANDAÇ.      Amerikan edebiyatının ve hocaların hocası YUSUF ERADAM Terapi Bebekleri öyküsüyle bizleri çok mutlu ediyor. Akhilleus ile Panthesileia. Romancı ve sanat eleştirmeni RAŞEL RAKELLA ASAL, bu öyküsünde çok eski ve bilinen bir mitik hikâyenin...

Edebiyatla Sosyal ve Kültürel Mesafe SONA ERDİ

Müjde Edebiyatla Sosyal ve Kültürel Mesafe SONA ERDİ: Çünkü ANLATICI Yeni Sayı çıktı... 004 Bu sayıda yer alan "%100 Öyküler" şunlar: Kaybolmayan İnsanlık REŞAT ENİS * Bırakılmış Bir Resim Gibi FERİDUN ANDAÇ * Fikrimin Kara Deliği SADIK YEMNİ * Engin VİLDAN CEYHAN * Hafıza Ormanı AYDAN SELMAN * Neçare HALİL GÖKHAN * Sarı Işık ŞİRİN PARKAN * Yol DİDEM ELİF * Mayısta En Güzel Renk ÖZLEM TÜM * Kırkikindi Yağmurları ÖZLEM GÜZELHARCAN * Şiir Kitabı EMİNE EBRU * Geçmişe Mektup MEHMET SIRRI AYGÜN * Keşiş Kral HALİL CİBRAN * Reform Girişimi AUGUST STRINDBERG * Sürpriz STIG DAGERMAN Bilgi için: http://www.kafekultur.com/icerik/85/anlatici